RAZOR INC . RÖPORTAJI

Sorulara başlamadan önce Razor / Razor Inc.’in doğuşundan önce Başer ile birlikte eskilerden bir dostun vasıtası ile kadıköy zincir bar’da tanışmış ve dinlettiği “demo kayıt” ile bu piyasayı kasıp kavuracaklarını dile getirmiştim.

Sonucun olumlu yönde olması beni ayrı bir sevindirdi bunu söylemeden geçemeyeceğim.

Şimdi sorulara başlayabiliriz…

RAZOR / Razor Inc. grubu nasıl doğdu? Razor Inc.’in doğuşunu bize kısaca özetleyebilir misiniz? Bu güzel insanlar nasıl bir araya geldiler ?

Başer: 2007-2008 dönemlerinde, o zamanlarda gerek üniversite çevrem, gerekse metal müzik dinlemeye gittiğim muhtelif mekanlardan edindiğim arkadaş gruplarım aracılığıyla bir araya gelmiş olduğum insanlarla temaslarım sonucu, farklı dönemlerde, farklı insanlar olarak bir araya geldik. Muhtemelen yine o dönemde sana da, aktif bir şekilde müzik yapmayı ne kadar çok istediğimden bahsetmişimdir. Razor’daki dört kişi, sanki ezelden beri hep bir aradaymış gibi hissetmekteyim, hatta buna grubun eski üyelerini de dahil edebilirim. O yüzden belli bir senenin öncesine gitmek benim için epey zor.

– Grup üyelerinin de kısaca tanımak isteriz? Bizlere kendilerini kısaca tanıtabilir misiniz?

Bora: Yaklaşık 15 yıldır Metal/Rock piyasasında sürekli olarak sahne almaktayım. Bunun yanı sıra son yıllarda kendi işlerimizin ve belirli diğer projelerin miks & mastering görevlerini de üstlenmeye de başladım. Müzik dışında profesyonel olarak serbest çevirmenlik de yapıyorum.

Başer: Razor Inc ve Furtherial gruplarının kurucu üyesiyim. Bu grupların vokali ve gitaristiyim. Aktif olarak ben de 15 yılı aşkındır sahnedeyim. Müzik dışında vokal eğitmenliği yapmaktayım. Müzikte icracılık dışında bestecilik ve söz yazarlığı üzerine de çalışmalarımı aktif tutmaktayım.

Yetkin: Benim de 15 yılı aşkın bir süredir aktif sahne hayatım devam etmekte. Razor Inc. dışında da çalıştığım gruplardan oluşan yoğun bir müzik hayatının dışında reklam sektöründe grafik tasarımcı olarak çalışmaktayım.

Berkay: Ben de arkadaşlarım gibi yaklaşık 15 yıldır metal piyasasında, başta Razor Inc. olmak üzere çeşitli projelerde çaldım/çalıyorum. Zaten yaşlarımız ve buna bağlı olarak kariyer gelişimlerimiz benzer. Birlikte büyüdük ve geliştik gibi oldu biraz. Sahnedeki uyumun önemli sebeplerinden biri de bu bence.

– İlk sahne aldığınızda hisleriniz nasıldı? Hayal ettiğinizin ötesinde mi yoksa altında mıydı?

Başer: Hayatımda çıktığım ilk sahne konusunda şu an herhangi bir fikrim yok. Fakat Razor’ın ilk sahnesi çok heyecanlıydı. 22 Mart 2009’da, Taksim Bekar Sokak’ta, şu an yerinde yeller esen Old School Bar’da sahne almıştık. Razor’ın şimdiki kadrosundan sadece ben vardım. Yetkin seyirciler arasındaydı hatta. Üç gruplu bir Pazar gecesi etkinliği olduğu için pek de insanın hayallerini süsleyecek bir sahne değildi ama benim için çok güzeldi. İnsan zaten o durumlarda çok bir şey beklemiyor. Arkadaşlarının gelmesi, eğlenmeniz ve sizi sahneye çıkaran işletmenin sizi beğenmesi yeterli oluyor. Sonrasında devamını güzel getirmeniz lazım grupça. Bu da ciddi bir mesai ve emek anlamına gelir.

Bora: İlk çıkılan sahne haliyle heyecanla bir anda olup bitiveren ve kötü performans gösterilen bir anı oluyor, ilk sahnemle ilgili net bir hatıram yok açıkçası. Zaten bence bu tarz anları fazla romantize etmenin bir anlamı yok, o ilk sahne bir şekilde olacak bitecek, sahne hayatına devam etmek isteniyorsa önemli olan çalışmak ve kendinizi sürekli geliştirmek.

Yetkin: Benim için ilk sahnemi unutmak pek mümkün değil. 19 Mayıs 2006 yılında, Sakarya’da çok değerli Sefer Beyenal hocamızın hiçliğin içinde var ettiği Müzsiyenler Derneği’nin düzenlediği ve şehirdeki genç grupların hiçbir koşul olmadan sahneye çıkabildiği, tüm gün süren bir açık hava konseriydi. Hatta sahne alan tüm gruplara konserden sonra ıslak imzalı, resmi mühürlü teşekkür belgesi verildi 🙂 Çok basit şeylere ulaşmanın bile pek kolay olmadığı küçük bir yerde, böyle bir ortamda sahneye çıkma şansı bulmak tabii ki o dönem ergenliğinin zirvesinde olan insanlar için unutulmaz bir deneyim oluyor. Çalım olarak muhtemelen berbattık ama o konserin üzerimde yarattığı etkiyle bugün hala burada olduğumu söyleyebilirim. Zaten o gün o konserde yer alan hemen hemen tüm dostlarım da hala aktif olarak çok önemli isimlerle sahne almaktalar.

Berkay: İlk sahne aldığım mekan İzmit Zom Bar idi. O güne dair sadece bunu hatırlıyorum. Ne çaldık, kime çaldık, nasıl çaldık hiçbir fikrim yok. Ha bir de kick pedalını kırmıştım. Bazı şeyler hiç değişmiyor.

– Sahnede en çok çalmaktan mutluluk duyduğunuz ya da gelen isteklerden dolayı memnun kalmadığınız, zorlandığınız cover parçalar nelerdir?

Bora: Bizim Razor ile repertuarımızda istemeden eklediğimiz bir şarkı olmuyor, Razor zaten benim katılmamdan da önce diğer gruplardan farklı şarkılar, kendi duymak istediği şarkılar eklemeye çalışan, durağan kalmamaya özen gösteren bir gruptu, bu anlayışı devam ettirmeye çalışıyoruz. O sebeple genel olarak çalmayı sevmiyorum diyebileceğim şarkı yok, sadece daha sert ve hızlı parçalar bana biraz daha fazla hitap ediyor diyebilirim. Gelen istekler konusunda da bizi rahatsız eden şu oluyor; bizi yıllardır takip edenlerin bileceği gibi mekana, güne göre farklı tarzlarda, farklı listelerle sahne alan bir grubuz. Bazı dinleyicilerde o gün çalınmayacak ya da hatta bazen repertuarımızda asla yer almamış şarkılar için anlamsız bir ısrar oluyor, bazısı bunu iyice inada bindirip işi bizimle tartışmaya, her fırsatta sahneye anlamsızca bağırmaya çeviriyor. Bu da bizim ve mekandaki diğer dinleyiciler için işkenceye dönüşebiliyor açıkçası.

Başer: Çok şarkı var şimdi, o yüzden arasından ayıklamak zor oluyor. Ben genelde gece sonunda çalınan, dinleyeni üzme amaçlı şarkıları çok seviyorum. Bir de sahnelerde ilk yarının bitimine yakın bir gaz arttırma noktamız oluyor. Orada çalınan şarkılardan çok keyif alıyorum.

Yetkin: Biz çalacağımız şarkıları genelde sahne sırasında, mekanın enerjisine göre belirliyoruz. O yüzden özellikle bir şarkıdan değil de bütün olarak bir program sırasında enerjimizi ve düşüncemizi seyircilerimize geçirebildiğimizi hissettiğimiz her şarkı, çalarken bizi mutlu ediyor.

Berkay: Önünde iyi bir seyirci varsa her şarkı güzeldir. Ben sadece kişisel olarak, zaman içinde yüzlerce farklı grup tarafından binlerce kez çalınmış bir şarkının, sanki bugüne kadar hiç çalınmamış gibi inanılmaz bir şevkle benden istenmesinden çok hoşlanmıyorum. Ama majör bir problem değil bu tabii ki. Bu işi yapıyorsanız bu tip şeylere alışık olmak gerekiyor, zira bir kısım seyirci de bildiği şeyi duymak ister. Bu bir ayıp değil kesinlikle.

– Yaşadınız en iyi ve en kötü tecrübeleriniz nelerdir? Kayıt anında, konser, stüdyo, soundcheck veya etkinlikler kapsamında değerlendirebilirsiniz?

Bora: Razor için tepe noktalar muhtemelen albüm lansmanlarımız ve Dr. Skull/Laneth geceleri performanslarımızdı. Onun dışında elbette düzenli programlarımızda da çalmaktan hâlâ keyif alıyoruz. Şu an amacımız bestelerimizi daha büyük sahnelere daha düzenli olarak taşımak. Kötü tecrübeler aslına bakarsak o kadar da çok değil, bunca yıl içinde elbette çok kötü ekipmanlara, sahnelere denk geldik. Ancak kötü tecrübe denince akla bazılarını sahnede çalarken de yaşadığımız terör saldırıları, Gezi dönemi müdaheleleri gibi toplumsal olaylar geliyor.

Başer: Haddinden uzun süren sahneler, benim hasta olduğum sahneler, şimdi ismini vermek istemediğim bir mekanın açılışı, sahne sonunda ödemede sıkıntı çıkan günler derken aslında bu mesleği yapıyor olduğuma lanet ettiğim çokça an zihnimde mevcut. Ama her birimizde bu işe fazlaca adanmışlık var ve karşılığında gördüğümüz çok fazla güzel şey de var. En nihayetinde birbirimiz varız, birbirini çok seven dört tane adam olarak her koşulda bir aradayız.

Yetkin: Duygu yoğunluğunun ve heyecanın çok yüksek olduğu Laneth gibi lansman konserlerimiz gibi özel etkinlikler tabii ki bizim için en tepe noktalar. Sahnedeyken yaşanan, söylemeye değecek kadar net bence de çok fazla kötü tecrübemiz yok ama Bora’nın da bahsettiği gibi, müzik yapmaya çalışırken bir şekilde canımızın derdine düşmek zorunda bırakıldığımız anlar ve tek derdi sahnede olmak olan insanları “Ben neden bu işi yapıyorum ki” noktasına getiren anlamsız gündemleri bir bütün olarak kötü hanesine yazabiliriz. Ne yazık ki ekipman fiyatlarından, sadece birilerine şirin gözükmek için fütursuzca iptal edilen festivallere kadar “müzik yapmak” başlı başına kötü bir tecrübeye dönmüş durumda.

Berkay: Yıllardır sahnedeyiz ve iyi-kötü çok fazla yaşanmışlık var. Ben iyi anılara odaklanmanın, bu işe devam edebilmek konusunda belirleyici olduğunu düşünüyorum. Zaten o kadar da zor olmuyor, iyi anılarımız daha fazla zira.

– Grup üyelerinin her biri farklı gruplarda da yoluna devam ediyorlar? Bu durumda Razor Inc.’in zorlandığı anlar oluyor mu?

Bora: Yıllardır düzenli çalan müzisyenler olarak bu işimizin doğasında var. Her birimizin yokluğuna karşın yerimizde çalacak repertuara hakim arkadaşlar var sağ olsunlar o sayede pek sıkıntı yaşamıyoruz. Elbette as kadronun çalmasıyla aynı şey olmuyor ancak program belli bir kalitenin çok üzerinde çalınabiliyor.

Berkay: Uzun yıllardır çalıyoruz. Bu işi bu kadar uzun süre yapmak, doğal olarak arkadaş çevremizin şekillenmesinde de belirleyici oldu. Yani çevremizdeki insanlar, arkadaşlarımız da uzun yıllardır çalıyorlar. Etrafımız iyi müzisyenlerle dolu. Hal böyleyken herhangi birimizin yokluğunda hemen devreye girip geceyi kurtarıyorlar. Bu açıdan son derece şanslıyız.

Razor INC. grubu olarak  “Dr.Skull lansman gecesi” düzenlendi. Bu oluşumun bir parçası olarak bu süreçte neler deneyimleyip yaşadınız. Bizlerle de paylaşabilir misiniz? Şarkı seçim süreci nasıl oldu? Dr.Skull üyeleri bu duruma nasıl yaklaştı?

Başer: Bu süreçte rahmetli Çağlan Tekil ön ayak oldu bize. Çalacağımız şarkıları bize gelen tavsiyelerden ve o dönem internette çok az sayıda olan Dr Skull şarkılarından ayıklayarak seçmeye çalıştık. Şarkı sözlerine yine kaset kapaklarından çekilen fotokopilerden ulaştık. 2017 başlarında olan ilk Laneth’te Dr Skull şarkıları çalmamızın ardından işler ilerledi. O gün çalınan şarkılara ek birkaç yeni şarkı daha dahil ettik repertuarımıza ve bu sefer Ankara’ya gittik Radical Noise ile. Orada Dr Skull’dan Alper Yarangümeli ve Murat Baştepe ile tanıştık, ve o gün War Is Over şarkısında ilk kez aynı sahneyi paylaştık. Baştepe o gün tesadüfen Amerika’dan Türkiye’ye gelmişti. O günün videolarına Youtube’dan ulaşabilirsiniz. Sonrasında ise süreç Dr Skull’ın yavaş yavaş tekrardan sahneye çıkarılma projelerini geliştirmeye kadar gitti. Biz iki grubun elemanları olarak birbirimize karşı sevgi ve saygı dolu olduk hep. Ben hayatımda Dr Skull elemanları ile bir araya gelmiş olmaktan ve onlarla böylesi anılar paylaşmış olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

Yetkin: Dr. Skull‘ı her anlamda tanımak bize yeni bir vizyon kattı diyebiliriz. Bunun için de her zaman olduğu gibi Çağlan Tekil‘e ne kadar teşekkür etsek azdır. Çok özlüyoruz.

Berkay: Bu noktada deneyimden çok, kendimize pay çıkardığım bir şeyden bahsetmek istiyorum. Dr. Skull, döneminin en en en iyi gruplarından biri, haliyle de o jenerasyon tarafından fazlasıyla tanınıyor ve seviliyorlar. Ancak benim ve benim daha altım jenerasyonlar nezdinde nispeten karşılığı daha azdı, ya da hiç yoktu (ben bilmiyordum mesela). Bizim bu işi yapmamızın, Dr. Skull’ı farklı kitlelerin de tanımasına katkı sağladığını düşünüyorum. Çünkü hem onları tanıyıp seven eski tayfada, hem de yeni öğrenen ve grubun müziğine ilgi duyan insanlarda, ”aslında yeniden toplansanız mı ya” gibi bir beklenti oluştu ve grup da bu beklentiye muhteşem bir şekilde cevap verdi. Geçen gün baktığımda Rules for the Fools 500 bin dinlenmeyi geçmişti Spotify’da. Bu bence iyi bir sayı ve bu sayıda bizim de payımızın olduğunu düşünüyorum. Ama en büyük pay tabii ki Çağlan Tekil‘e… Sayesinde böyle bir şey mümkün oldu.

İyi ki seni tanımışız Baron!

– İlk albümler her zaman en heyecanlı ve merak uyandıranlar arasındadır. Razor Inc. olarak albümün (The Road) kayıt aşamasında sizi zorlayan, sizleri mutlu eden anlar elbette olmuştur diye düşünüyorum? Bu kayıt sürecinde şarkı sözleri ve diğer durumlar göz önünde bulundurarak değerlendirebilir misiniz?

Bora: Aramızda albümün nasıl kaydedileceği, nasıl bir takvim izleneceği ile ilgili epey bir konuştuk, yeri geldi tartıştık ancak sonunda içimize sinen ve dinleyicilerimizden de güzel tepkiler alan bir albüm yaratmayı başardık. Miks & mastering görevini de üstlenen kişi olarak o dönem elimizde olan imkanlara göre iyi bir iş çıkarttığımızı düşünüyorum.

Başer: Razor’ın “The Road” albümü sadece bir ilk albüm değil, aynı zamanda senelerce cover çalarak varlık göstermiş bir grubun ilk kez kendi şarkılarıyla kendini tanıtacağı ilk albümüydü. O yüzden de grubun üzerinde epey bir baskı oluşturan bir ilk albümdü bu. Şarkıları yazarken, grubun hafta içi sahnelerinde yer verdiği tarzdan yola çıktım. Bu bize daha geniş bir hareket alanı sağlayacaktı. Ayrıca hali hazırda senelerdir metal müzik tarzında albümler yaptığımız Furtherial’ın da yoluna çıkmış olmayacak, ondan bağımsız, ayrı bir kol olarak devam edecekti. Güzel de oldu diye düşünüyorum.

– Bu albüm sonrası Home” akustik albümü nasıl doğdu? Genelde Akustik albümler fazla ilgi çekmezler gibi geliyor ancak siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bora: Aksine akustik albümler daha geniş bir kitleye hitap edebilmek adına iyi bir fırsat oluyor. Ancak Home’un çıkış noktası bu değildi, akustik albümümüz salgın/kapanma günlerinde evlerimizden şarkılarımıza akustik versiyonlar ve onlara videolar hazırlama fikrinden doğdu. İlk etapta albümü o videolarda duyduğunuz ham haliyle yayınlamayı planlamıştık ancak kapanma döneminin de bitmesiyle ve yeni yazılan şarkıların daha iyi kayıtları hak ettiğini düşünmemizle albümü Pür Recordsda Arın Baykurt ile baştan kaydettik.

Yetkin: Hatta bu albümden daha önce yazılmış yeni bir albüm dolduracak kadar şarkımız da vardı, bir kısmını da sahnelerimizde çaldık bir süre. Home albümü bizim için pandemi günlerinden günümüze bırakılmış bir not gibi oldu.

Berkay: Pandemide yayınladığımız ”İstanbul Sokakları” videosu var. Oradaki davul ”setup”ına bir bakın… İşte bütün albüm o şekilde olacaktı, çünkü tamamen evdeki imkanlarla kaydedilmiş bir akustik albüm yapmayı planlıyorduk o zamanlarda. Ama erteledik ve sonrasında ”evde kal”mayı gerektirecek ”bazı” durumlar ortadan kalktı.Biz de normal ekipmanlarla kaydetmeye karar verdik. Özellikle davulu… 🙂 Gerisini biliyorsunuz.

İlk olarak Çocuk isimli parçası ile dikkatleri tekrar ilgi odağınız haline getirdiniz gerek müzik gerek ise sözleri ve video klibi ile bizleri birkez daha kendinize hayran bıraktınız. Oyunculuk deneyimini de bir nevi yaşadınız bu şarkı nasıl doğdu? Oyunculuk teklifi gelirse değerlendirir misiniz? 🙂

Bora: Klibin senaristi ve yönetmeni Çağlar Barikan’a tekrar teşekkür edelim. Klipte övülecek ne varsa kaynağı o ve klibi onunla birlikte hazırlayan Yetkin’dir.

Başer: Bizlere bu yaştan sonra oyunculuk yaptırdığı için Çağlar bence de büyük bir tebrik hak ediyor. Oyunculuk teklifi kabul etmesine ederim ancak bütün rollerimizde klipteki gibi azarlanacaksak olmaz 🙂

Yetkin: Oyunculuk benim pek becerebildiğim bir şey değil. Kamera karşısında fazlasıyla gerilen bir insanım ancak Çağlar bize yeterince klip çekerse belki bir gün daha ciddi düşünebilirim oyunculuğu 🙂

Berkay: İçeriden bir bilgi… Klipte, üzerine battaniye örtülmüş ve önündeki kartonda ”ACIM” yazan arkadaş benim. Ama karnım aç yani, oyunculuğa aç değilim. Herkes bildiği işi yapsın. Ben arkada mutluyum.

– Akustik albümde Nereye kadar şarkısı içinde bir video klip çekildi. Albümde yer alan diğer parçalar için herhangi bir klip çalışması olacak mı?

Başer: Şimdilik planlarımızda yeni bir klip yok ama belki canlı performanslarla alakalı bir şeyler çıkabilir.

– Albüm tanıtım lansmanı nasıldı? Beklediğiniz ilgiyi yakaladı mı sizce?

Başer: Bence olabileceğinin en iyisiydi. Ben başlangıçtan gayet memnunum. Bundan sonrasını süreç gösterecek.

Yetkin: Aslında albüm çıkışını lansmana göre ayarladık desek yalan olmaz. Benim için çok güzel ve anlamlı bir lansman oldu. Tarihi anlamda büyük değerleri olan İstanbul gibi bir şehirde, o tarihin değerli parçalarından biri olan bir mekanda, bizi seven dostlarla yeni albümümüzün lansmanını yapabilmek en azından bana, müzisyen olduğum için değer verildiğini hissettirdi. Az önce bahsettiğimiz kötü tecrübelerin verdiği değersizlik hissini bir nebze olsun hafifletti. Bu anlamda benim için verdiğim en değerli konserlerden birisiydi.

Berkay: Açıkçası benim açımdan hem müzikal olarak, hem de kültürel olarak son derece tatmin edici bir konserdi. Çünkü doğduğumdan beri burada yaşayan biri olarak, Tünel’in üstünde herhangi bir etkinlik alanı ya da herhangi bir ”şey” olduğunu bilmiyordum. Gayet de güzel olmuş. Ekrem İmamoğlu‘na teşekkür ederiz. Son derece keyifliydi.

Akustik albüm lansmanı sonrası Home Akustik albüm turnesi gibi bir düşünceniz var mı? The Road” ve Home akustik albüm karışımı bir konserde olabilir mi?

Bora: Zaten akustik programlarımız devam ediyor, onun haricinde sadece akustik çalınacak bir turne düşüncemiz şimdilik yok. Home albümünden şarkıları elektrikli set içinde de çalmaya devam ediyoruz. Daha önce de bahsettiğim gibi bestelerimizi daha büyük sahnelere de taşımayı amaçlıyoruz, bu yönde girişimlerimiz olacak.

Yetkin: Turne yapmayı, daha fazla şehirde çalmayı hepimiz çok isteriz tabii ki ama günümüz ekonomik şartlarında bu gibi planları gerçekleştirmek pek mümkün olmuyor çoğu zaman ne yazık ki.

Razor Inc. olarak ilerleyen yıllarda yeni birer albüm kaydı daha görebilir miyiz? Henüz erken bir soru gibi gelebilir ama bizleri neler bekliyor? Yoksa sürpriz gelişmeleri beklemeli miyiz?

Bora: Yeni besteler gelecek, nasıl sunacağımızla ilgili kesin bir karara henüz varmadık.
Yetkin: En azından bir albümü dolduracak kadar yeni şarkımız var aslında şu anda. Bence en kötü bir albüm daha görürüz 🙂

Tüm dünyayı etkileyen ve durma noktasına getiren Coronavirüs sürecinde neler yaşandı? Grubun dağılması ya da artık müzik olamayacak diye bir kaygı duydunuz mu? Coronavirüs öncesi ve sonrası olarak da değerlendirebilirsiniz?

Başer: O dönem bizim için tam bir buhrandı ama olabilecek en az hasarla atlattık diye düşünüyorum. Kendi adıma pek hatırlamak istemiyorum o dönemde yaşananları, o yüzden bu soruya kısaca bu şekilde cevap vermiş olayım.

Yetkin: Grubun dağılması gibi bir şey asla söz konusu olmadı. Artık müzik olmayacak gibi bir düşünce de doğanın akışına pek uygun değil gibi zaten sanki. Biz o süreci daha fazla üretmeye çalışarak ve müziğimizi insanlara ulaştırmanın yollarını arayarak geçirdik.

Berkay: Bizim gibi, hayatının önemli bir kısmı sahnede geçen insanlar için o rutinin bozulması, mental olarak çok zorlayıcı olabiliyor. Ben de bunun sıkıntısını çektim. Sevdiğim insanlarla aynı sahnede olamamak beni çok zorladı, yıprattı. Ancak bakmakla yükümlü olduğum biri yoktu ve sadece kendimden sorumluydum. Ailem yanımdaydı, sağ olsunlar. Geçinemediği, kirasını ödeyemediği ya da çocuğunun bakım masraflarını karşılayamadığı için intihar etme yolunu seçen bir sürü meslektaşım varken, pandemi hakkında sızlanmayı çok doğru bulmuyorum kendi adıma. Bu benim fikrim. Yanlış bulabilirsiniz. Geçti gitti. Bir daha olmaması dileğiyle…

Bu süreçte canlı performanslar internet üzerinden yayını ile gerçekleştirildi. Bu konuyla ilgili olarak bir çok müzisyen ve grup üyeleri böyle bir konsept ilerde bizi müzikten soğutur düşüncesindeydi sizlerin görüşleri nelerdir?

Bora: İnternet yayınları o dönem müzikten tamamen kopmamak adına hem biz hem de dinleyiciler için çok faydalı oldu ancak canlı yayın, konserlerin yerini alabilecek bir şey değil, zaten herkesin konsere gitmeyi ne kadar özlemiş olduğunu kapanma biter bitmez gördük.

Yetkin: Açıkçası ben hiç “bu konsept bizi müzikten soğutur” diyen bir müzisyen görmedim. Zaten müzikten soğumak için bunu bahane gösteren insan muhtemelen soğumaya yer arıyordur 🙂 Burada insanların kafasını karıştıran konu elma ile armutu kıyaslamaya çalışmak. Günün şartları size ne sunuyorsa onu kullanmak zorundasınız. Canlı yayınlar o dönem bir sürü müzisyene en azından bir nebze de olsa nefes oldu ama tek bir kişinin bile bunun konserlerin yerini alacağını düşündüğünü sanmıyorum.

Berkay: Müzikten soğumayı bırakın, özellikle ilk başlarda bazı arkadaşlar, artık yeni bir şey yapıyor olmanın heyecanıyla mıdır bilinmez, ”artık konserler böyle olacak, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gibi, en hafif tabirle naif bir düşünce içindeydiler. Arkadaşlar, sahneye bir kere adım atmış biri bile, o tuhaf ucube şeyin gerçek konserin yerini alabileceğini düşünemez. Online konser sadece, hiçbir etkinliğin yapılamadığı, yüz yılda bir denk gelen olağanüstü zamanlarda, ”hadi bari böyle olsun” diyerek yapılan şeylerdir. Evet, ”hiç yoktan” iyidir. Ancak hayatın normal akışında böyle

bir şey düşünülemez bile. Umarım bir daha böyle bir şey yapmak zorunda kalmayız, zira önünde seyirci olmadan müzik yapmak tam anlamıyla bir işkence.

Ülkemizde metal müzik severler açısından sizce müzik istediği hedef kitleye ulaşıyor mu?

Bora: Metal, tarzı gereği yer altı olacak bir müzik, güzelliği de biraz orada. O açıdan illa çok çok büyük kitlelere ulaşması gereken, pop yıldızlarıyla vs. karşılaştırılacak bir müzik değil. Zaten günümüz müzik piyasasında öyle bir konuma gelebilmek artık herkes için çok daha zor. Ben o açıdan bir sıkıntı görmüyorum ancak benim asıl canımı sıkan metal müzik dinleyen kitleye ulaşmanın, onlara çalmanın git gide zorlaşması. Örneğin salgın öncesi sık sık Ankara’da çalabiliyorduk ama şimdi hem çaldığımız mekanları kapanması, hem de ulaşım maliyetlerinin korkunç boyutlara ulaşması nedeniyle yıllardır gidemedik. Bunun dışında günümüz müzik piyasasında yatırımcılar ve label’lar için eskisi gibi para olmadığından her türlü kayıt ve tanıtım gibi yan görevler de bizzat müzisyenlere düşüyor, bu konularda biraz eksik kalmak, yeterince adapte olamamak da bizim hatamız diye düşünüyorum.

Başer: Bora’nın bahsettiği problemlerin yanı sıra, bence de bu müzik çok daha iyi yerlerde olabilirdi. Global alanda başarıya ulaşmak zaten imkansıza yakın, kaldı ki ülke içinde bile belli bir noktadan sonra ilerleme kat edilemiyor. Bunların yanı sıra bizde genel bir üretim sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Bir “mainstream metal piyasası” oluşturulmalı ve bu oluşum ile extreme metal piyasası da bir yandan desteklenmeli bence. Ama bu da tek başına yeterli olmayacak. Kaldı ki üretim artsa da size üretiminizin karşılığını verecek plak şirketleri veya ülke çapında büyük festivaller gibi oluşumlar da ülkemizde maalesef yok. Bu da müzikle ucundan kıyısından da olsa uğraşan herkeste bir süre sonra bir motivasyon eksikliğine sebep oluyor.

Üretim uzun ve sancılı bir süreçtir. Üretimin yanında özgün olmak ve buna ulaşabilmek adına yaptığınız işi en iyi haline getirene kadar bozup baştan yapmak da büyük fedakarlık ister. Tüm bunların ardından da alacağınız karşılık, hak ettiğiniz karşılık olmayacaksa, aksine sizden çok daha az emek vermiş hatta belki de direkt “hazıra konmuş” isimler sizden daha değerli görülecek ve siz insanların gözünde görünmez olarak kalacaksanız, niye uğraşasınız bu kadar değil mi?

Fakat tüm bu karamsar tablonun ötesine bakacak olursak eğer, ben bu şekilde düşünmektense, motivasyon kaynaklarımı çeşitlendirerek bu kısır döngüden biraz da olsa çıkmayı başardığıma inanıyorum. Bazen bir şeyler için emek verirken değer verdiğiniz, kıymet verdiğiniz şeyler, maddiyatın veya her şeyin ötesinde sizin “var oluşunuz adına yapılmış” şeyler olarak nitelendirilmelidir. Siz belki de sırf “ben varım ve burada varlığımı kanıtlamak adına bu işleri yapıyorum” diyebilmek adına üretmeli, ürettiğiniz şeyle kendinizi tanımlayabilir ve nitelendirebilir hale gelmelisiniz. Bunlar mutlaka bir şekilde karşılık bulabilecek şeylerdir bence. İnsanlar, değerlerini ve önceliklerini sıralarken bence daha önce bakıp da fark etmedikleri yerlere tekrar bakmalı diye düşünüyorum.

– Bar konsepti olarak sahne almak mı yoksa festivaller bazında mı sahne almak sizleri mutlu ediyor?

Bora: Önümüzde seyirci varsa, sahneyle ekipmanla ilgili bir sıkıntı yoksa her yerde çalmak ayrı keyifli. Bar işleri daha samimiyken festivallerde büyük sahnelerde daha büyük kitlelere, yeni insanlara ulaşmak mümkün oluyor.


Yetkin: Bu sorunun cevabı 2005 yılında falan olsaydık festivaller olurdu belki ama günümüzde sadece çalmak diyebilirim 🙂

Berkay: Online olmasın da bana yeter ya 🙂

– Her Müzisyen ve grup elemanlarının hayalini süsleyen ve onları heyecanlandıracak bir konser rüyası vardır düşüncesi ile Razor Inc.’de diğer müzisyen ve müzik grupları gibi avrupa veya dünya arenasında hangi festivallerde sahne almak isterler?

Bora: Biz bir kapıdan çıkabilelim de o zaman festival seçeriz. Herhangi biri olur.

– Ülkemizde en çok kiminle sahne almak isterdiniz? Yerli ve yabancı isimler olarak yazabilirsiniz?

Bora: Dr. Skull ile sahne alarak bu sorunun önemli bir cevabını elemiş olduk. Bunun dışında son yıllarda nedense büyük işlerde ön grup geleneği yok oldu gibi. O gelenek geri gelirse vereceğimiz cevap daha anlamlı olur sanırım.

Yetkin: Ergenken kurduğum hayallerdeki grupların çoğuyla bir şekilde aynı sahneyi paylaştım ya da aynı ortamda bulunma şansına ulaştım 🙂 Bir tek Metallica kaldı, onlar da Suudi Arabistan’da konser verebiliyorsa belki ben de bir gün bu hayalimi görürüm (Göremedi…)

– Razor Inc. ekibi hangi tarz müzik ve gruplardan dinlemekten mutluluk duyarlar? İlk 5 isim ve grupları yazabilir misiniz?

Başer: Kauan en sevdiğim grupların başında geliyor son iki-üç senedir. Onun dışında iflah olmaz bir Mgła hayranıyım. Moonsorrow sevgimi anlatmaya kelimeler yetmez. Enslaved çok severim. Vita Imana çok sevdiğim gruplar arasındadır. Müzikal tercihlerim zaman zaman değişse de dönemsel olarak değişiklik geçirmeyen gruplar bunlar. Bir de bonuslar gelsin ve bunların başında da Gorefest olsun. Eskiden beri Opeth bana çok ilham vermiştir. Bir döneme kadar Lamb Of God da çok severim, özellikle Ashes Of The Wake en sevdiğim albümleridir. Daha çok var ama… Dönem dönem daha melankolik müzikler tercih ederken, dönem dönem daha gaz müzikler bana daha iyi gelebiliyor. Katatonia, Anathema, Antimatter, Theater Of Tragedy’nin “Velvet Darkness…” albümü melankoli zamanlarımda bana daha fazla eşlik edenler.

Bora: Grup ve sanatçı olarak yaz yaz bitmez, Death, Metallica, Megadeth, Judas Priest, Testament, Sylosis, Septicflesh, Blind Guardian5 tane ile sınırlandırmak zor. Tarz olarak Thrash, Death, Heavy bilumum metal elbette. Bunların dışında Erkan Oğur ve Derya Türkan çok dinlerim. Klasik müzik, film ve oyun müziklerini dönem dönem metalden de çok dinlediğim olur. Beethoven, Wagner, Satie, Hans Zimmer, Clint Mansell, Bear McCreary ilk anda aklıma gelen isimler.

Yetkin: Eskiden buna net bir cevap verebilirdim ama yıllar içinde üretimle birlikte ilerleyen bir dinleyicilik olunca türler arasındaki çizgiler kaybolabiliyor ve dinleyici olarak müzikte keyif almak için daha farklı noktalara odaklanabiliyorsun. Bu bağlamda, benim de türden bağımsız olarak soundtrackler çok ilgimi çekiyor. İsim vermek yerine böyle daha genel bir cevap vermiş olayım ben de. Zaten söyleyebileceğim isimlerin hepsi yukarıdaki cevaplarda yazıyor.

Berkay: Ben bu cevapları yazarken Spotify Wrapped yeni yayınlanmıştı. Orada da görebileceğiniz kadarıyla öyle çok sofistike, farklı, örnek alınası bir müzik zevkim yok. Yeni şeyler keşfetme motivasyonum da çok yüksek değil, ki algoritma buna fazlasıyla müsait, ona rağmen… Yine de cevaplamaya çalışayım. Tarz içinde bakacaksak hayatta en sevdiğim iki grup Meshuggah ve Pantera. Bir de Bad Omens inanılmaz fazla dinliyorum bu ara. Tarz dışından ise; The Police, Tower of Power, Eminem, Massive Attack ve Laço Tayfa diyebilirim.

Razor Inc. ekibi hangi kitap ve yazarları takip eder? İlk 5 isimi yazabilir misiniz?

Başer:
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – (tüm kitaplarını ayrı ayrı seviyor olmama rağmen en sevdiğim Karamazov Kardeşler)
John Steinbeck – Cennetin Doğusu (en sevdiğim kitaplar arasındadır)
Oğuz Atay – Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar
Louis Ferdinand Celine – Gecenin Sonuna Yolculuk
JRR Tolkien – Yüzüklerin Efendisi

Bora: Yine böyle sınırlandırmak zor ama yazalım, J.R.R. Tolkien, Philip K. Dick, Amin Maalouf, Emrah Safa Gürkan, Yaşar Kemal.

Yetkin: Genel olarak okumayı çok severim ama maalesef kitap okuma alışkanlığını hayatım boyunca hiç edinemedim. Bu sebeple takip ettiğim veya ilk beş yazarım listesi yapabileceğim bir birikimim yok ancak J.R.R. Tolkien ve Stephen King’in eserleri beni büyülemiştir her zaman.

Berkay: J.R.R. Tolkien, Richard Dawkins, Turan Dursun, Emrah Safa Gürkan ve Amin Maalouf.

BİZE ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.

METALKAFABLOG

Yorum bırakın